29 Nisan 2022

55 YIL ÖNCE-İLK YAPTIĞIM OTOSTOP (2 GÜN SÜRDÜ-700 km CİVARINDA)

HOLLANDA'DA 1.5 AY STAJ YAPTIM

Hollanda'dan IAESTE aracılığı ile staj yerim geldi. Hollanda, Almanya ve Belçika sınırlarının birleştiği ve Aachen şehrine yakın bir yerde Maastricht'e gidiyorum. Bu bölgedeki zengin kömür yatakları artık verimsiz hale geldiği için yerine petro-kimya endüstrisi kurularak büyük bir yatırım yapılıyor. Bunun sonucu olarak yapılan inşaatlardan birinde de bana staj yapmak şansı doğdu.

27 Temmuz 1967 perşembe akşamı 19.50 treni ile Sirkeci Garı'ndan Munich şehrine hareket ediyorum.Tren ücretinin 50 TL olduğunu yazmışım.iki veya üç kişi bir kuşetlide nöbetleşe uyuyarak 29 Temmuz cumartesi günü öğlen saatlerinde Munich şehrine varıyoruz. İlk işim para bozdurmak ve bavulumu istasyonda bulunan dolaplardan birine kilitlemek oluyor. Munich şehri metro inşaatına başlamış.Her tarafı delik deşik olmuş kazılıyor. Cumartesi gecesini tesadüfen rastladığım İranlı İTÜ de okuyan iki sınıf arkadaşımın yardımı ile St.Peter College yurdunda geçiriyorum.  Sabah uyanınca ilk işim istasyona gidip eşyalarımı almak ve otostop için çok detaylı bir harita satın almak oluyor. Harita o kadar detaylı ki bir yeri arayıp bulmak çok zor. 

Sora sora Stuttgart yönüne giden otoyol başlangıcını buluyorum. İnanamıyorum yüzlerce insan yan yana dizilmiş otostop yapıyor. Hiç şans yokmuş gibi olsa da duran arabalar ve binenleri görünce moralim düzeliyor. Kızlar daha şanslı gibi. Ayrıca sonradan anladım ki kısa mesafeyi tercih etmeyip binmeyenler oluyor. Ben acemiyim ya olayın farkında değilim. beni alan ilk arkadaş Augsburg'a gidiyormuş.Şimdi bakıyorum gene de iyi bir mesafe. İkinci farkettiğim sorun da şehre giriş ve şehirden çıkış hakkında bilgi sahibi olmak gerek.İkinci otomobil de beni Ulm şehri girişinde bıraktı. Çıkışı ve uygun bekleme yerini bulmam çok zaman aldı.Akşam olmaya başladı. Beklediğim yerde bir iki Alman genç daha vardı. Bendeki şansa bakın sürücü onları değil de beni aldı. Karlsruhe'ye gidiyormuş. Bana acımış olsa gerek. Torpido gözünü açmamı söyledi ve oradaki armutu bana ikram etti. O kadar yorulmuşum ki o armutun tadını hiç unutmadım. Karlsruhe'ye girince o arkadaş beni gençlik  yurduna (Jugendherberg) kadar götürdü. Saat 12.00 yi geçtiği için giremedim. Sonra şehir içinde uygun bir otelin önünde bıraktı. Pazar gecesini o otelde  geçirdim.

Şimdi google map yardımı ile bisiklet rotasından bakıyorum da yakın bir güzergah izlemiş olmalıyım. 300 km civarında yol yapmışım ve Karlsruhe neredeyse orta noktaymış. Bunu hiç düşünüp hesaplamamıştım.

 

1.GÜN

 

31 Temmuz pazartesi günü  ikinci otostopa başlıyorum. Bu sefer hedefim belli, Aachen şehrine varmalıyım.O gün ile ilgili belleğimde birşey bulamıyorum.İlk bindiğim araç beni Aachen'a götürmüş olamaz. Aklımda kalan gözlükçü dükkanı sahibi olan bir sürücüm olduğu ve Köln şehri yakınından geçerken bana köprüleri göstererek şehri anlattığı.Çok şanslıymışım. 370 km kadar bir mesafeyi hiç yıpranmadan aşmışım.Aachen gençlik yurdunu buldum ve orada kaldım. Sabah olunca şehri dolaştım. Hesap cetveli alacağım yeri araştırdım. Sonraki haftalardan birinde çalıştığım yerden gelerek alışverişimi yaptım. Artık iş yerime gidiyorum. Aachen ve Heerlen arasında otobüs çalışıyordu. Hollanda sınırını geçilse de pek fark olunmuyordu. Gene de pasaport sormuş olmalılar.

Heerlen'e varınca maden ocakları dairesi inşaat amirine gittim. Adamcağız beni hoş karşıladı.Öğleden sonra benim çalışacağım Geleen şehrine giden bir arkadaş olduğunu ve beni götürebileceğini söyledi. Hiç unutmadığım bir soru sordu. Renkli televizyon görüp görmediğimi öğrenmek istedi. Renkli televizyonlar satılmaya yeni başlamış ve bütün alışveriş merkezlerinde insanlar onu izliyormuş. Böylece bana nasıl vakit geçireceğimi söylemiş oldu.

Öğleden sonra Geleen'e vardım ve kalacağım misafirhaneye yerleştim.

2 Ağustos 1967 salı günü şantiyeye gittim mi? Yoksa çarşamba günü mü çalışmaya başladım tam hatırlayamıyorum. 


2.GÜN

14 Nisan 2022

Atila Aydıntan'dan Gelen Mektup

Hazırdan Yediğimiz Atatürk Cumhuriyeti Eserlerini Yaratan Dinamik

Benim babamdan kalma sihirli bir bavulum var. Çocukluğumdan beri ilerde önemli olacağını düşündüğüm belgeleri orada saklarım. Sihiri kaçmasın diye her zaman açmam. Çok seyrek açar ve şaşar kalırım.

Son zamanlarda daha çok açıyorum. Hele son bulduğum 60 yıllık mektup beni çok etkiledi. Ayrıntılar unutulup gidiyor. Atila Aydıntan'ın benim için bir idol olduğunu 60 yıl sonra fark ediyorum.

Bu mektuplaşmayı bizler yerine imam hatipli iki öğrenci yapsaydı,  neler yazarlardı diye düşünüyorum. Bizleri yaratan Cumhuriyet'in aydınlığı oldu.

Ben 16 yaşında lise iki öğrencisiyim. Atila ağabey ile aramızda üç sınıf fark vardı. Ben orta sonda okurken o lise sondaydı. 1961 yılında ben liseye başlayınca o da Ankara Üniversitesi matematik bölümüne devam ediyordu. Harika çocuklar için çıkan kanundan yararlanarak keman eğitimine Belçika'da devam etti. Ben ortaokula giderken o Gazi Lisesi'nde okuyordu. Matematik öğretmeninin Mahmut Ayla olduğunu tahmin ediyorum. Ben mektubumda bizim öğretmenlerden şikayet etmiş olmalıyım ki o bizim öğretmenleri 1/Mahmut diye nitelendirmiş. 60 yıl önce tavsiye ettiği Abbott'un kitabını sonunda internette bulup indirdim. Atila ağabey öğretmenin kara tahtasına alternatif olarak sokağımızın asfaltını kullanırdı. Sonradan Almanya'da eğitmenlik yaparken ortaya çıkan yeteneklerini o  zamanlar asfalt üstünde deniyormuş ve beni de iyi bir öğrencisi olarak kabul etmişti.

Ben mektubumu tam hatırlamıyorum ama Horner metodu ile bir polinomun katsayılarını nasıl bulacağımı sormuşum. Beşinci sınıfta türev ve integral okumadığımı bilerek kendi çözümünün karşılaştırmak için yardımcı olacağını yazıyor. Horner metodu için de öneriler yapıyor.

60 yıl sonra internet yardımı ile Horner metodunu iyice öğrendim. Horner'den çok önce Asya'da çıkıp geliştiğini ve batının hazıra konduğunu da öğrendim. Bilgisayar kullanımı yaygın olduğu çağımızda kullanımı çok uygun.

Türev kullanarak Taylor serisine dayanarak yapılan çözüm çok açık olmakla birlikte Horner metodu ile bu polinomun çözümü için şimdi de çok uğraştım. Bu yaşta öğrenmek hiç kolay olmuyor. Son kalan terimlerini eklemeyi unutmuşum. Atila ağabey gibi çok başarılı bir öğrencilik hayatı olan (titr kullanmaz) arkadaşım Yılmaz Akyıldız'ın desteği ile hatamı buldum. 60 yıl sonra problemi çözdüğüm için çok mutluyum.

Atila ağabey her ay bir mektup yazmam için beni teşvik ediyor. Günlük yaşam mücadelesi giderek buna karşı geliyor. Bu mektuptan 10 yıl sonra ben de mezun olmuş ve Bremen şehrinde çalışıyordum. Telefon rehberinden bulup aramıştım. Eşi Hameln şehrinde konser vermeğe gittiklerini söylemişti. Ben sonra Wiesbaden'e taşındım. Bir daha da görüşmek mümkün olmadı.

Yıllar sonra hakkında öğrendiklerim beni çok etkiledi.

Atila ağabeyimi 10 yıl önce kaybettik. Işıklar içinde olsun. Çok özel bir insandı.

 

1961 yılında Aydıntan geleceğin Avrupa Başkenti Brüksel’deki Conservatoire Royal de Musique’de öğrenci oldu. 1962’de keman, 1963’de oda müziği bölümünü bitirdi. Meşhur kemancı ve öğretmen Andre Gertler’in gözünden kaçmadı elbette bu başarılı Türk. Adabı muaşeret gereği aynı okuldan başka bir hocanın öğrencisini kapmak istemedi ve Aydıntan’ı Hannover’de de Profesörlük yaptığı Musikhochschule’ye çağırdı. Bir kader anı: kim bilebilirdi ki o zaman, Atila Aydıntan’ın, bir gün, Musikhochschule Hannover’i 20.yüzyılın dünyadaki sayılı müzik eğitim ve araştırma merkezlerinden biri olmasını sağlayan,on yıllarca emek sarf etmiş değerli eğitmen kadrosunun oluşturucu ve kökleştirici bir mensubu olacağını?

FIRSAT VE KADER

Oysa kader bambaşka bir yöne de gidebilirdi; bir yarışma esnasında, paravan arkasından Aydıntan’ı dünyaca meşhur Sovyet keman virtüözü David Oistrakh dinleyip bu çalışın kime ait olduğunu öğrenmek istedi. David Oistrakh öyle hayran kaldı ki, genç Türk virtüözünü Moskova’ya yanına çağırdı. Eğitimine ve kariyerine orada devam etmesini istedi. 20. yüzyılın sayılı keman sanatçılarından biri Aydıntan’ı seçkin sınıfına çağırıyordu. Kim gitmek istemezdi ki? Tabii ki ailesiyle de görüşmesi gerekiyordu bu önemli kararı. Bu sefer, dönemin soğuk savaş ortamından dolayı yaygın olan kuşkular ve belirsizlikler, ailece yapılan istişareler sonucunda, Moskova’ya gitmeme kararına neden olmuştu.

Kısmet…

SIKINTILAR
Bu noktaya varana kadar ne sıkıntıları aştı...
Önce maddi sorunlar: kendi vatanında hak ettiği desteği göremedi. Ailesinin ve yabancı hocaların çabaları olmasaydı belki yurtdışındaki en seçkin müzik eğitim merkezlerinde eğitimine devam edemeyecekti ve 20. yy.ın önemli keman eğitmenlerinden biri olamayacaktı. Devlet onu görmezden gelmişti. 

Brüksel’de bursu vardı, ancak daha sonra Hannover’de öğrenci olarak geçirdiği ilk yıllarda büyük maddi sıkıntılar çekti, yoksulluk içinde yaşadı.Hatta bir yıl boyunca evsiz barksızlara sunulan 7-8metrekarelik bir konteynerin içinde yaşadı.Yıllar sonra oğlu Marcus Aydıntan ile Hannover’in merkezi semtlerinden biri olan Oststadt’da gezerken, yine aynı yere kurulmuş konteynerleri işaret edip,"Bak oğlum, Hannover’deki ilk yılımı burada yaşadım" diyerek anılarını paylaşmıştı.
Toplumun en dibinden başlayıp en saygın ve etkin yerlerine ulaşabilmek için sadece yetenek değil, bir o kadar da çalışma azmi gerekiyordu. Asıl büyük başarı ise, böyle bir yükselişin yanında mütevaziliğini, oturaklılığını ve karakterliliğini asla kaybetmemesi.


YENİ SIKINTILAR
Daha sonra ise sağlık sorunları: Harika çocuk olarak çok az keman virtüözünün becerebileceği kolaylıkla kemandaki tüm zorlukları bilinçsiz olarak aşabilirken, daha sonra Almanya’da sol omzunda ortaya çıkan sinirsel bir hastalığın ardından nerdeyse baştan, bu sefer tamamen bilinçli ve sistematik bir şekilde o kabiliyeti yeniden edinmek mecburiyetinde kalmıştı. 2 ameliyat geçirmesine rağmen, ne yazık ki bir daha hastalığından önceki performans düzeyine
ulaşabilecek kadar iyileşemedi omzu. Ve en sonunda konser vermeyi bırakmak durumunda kaldı. Bu olay belki de onu kemancılığın üstüne bir de keman eğitimciliğinde de mucizevi işler becermeye sürükledi. Geçirdiği malum sağlık sorunları nedeniyle en ince detayına kadar yeniden çözüp kavramak mecburiyetinde kaldığı kemandaki teknik sorunlara sistematik çözümler bulup öğrencilerine aktarması, onlar için paha biçilmez bir kemancılık hazinesi oluşturmuştur.

Keman eğitmeni olarak on yılların tecrübesiyle kendine has bir teknik çalışma sistemi geliştirdi. Her öğrencinin özel fiziki yapısını dikkate alarak teknik mükemmelliğe götüren bir sürü alıştırma ve çalışma yazdı. Bir kitap şeklinde yayınlanmış olmasa da, onun fiilen oluşturduğu Aydıntan keman metodu ve sistematikleştirip yazdığı alıştırmalar aralarında dünyaca meşhur keman profesörleri de olan öğrencileri tarafından bugüne dek uygulanmaktadır ve yeni nesil kemancılara aktarılmaktadır. 

 

Aşağıdaki yazı dizisi Hannover'de yaşayan piyanist Kemal Cem Yılmaz tarafından yayınlanmıştır.

https://drive.google.com/file/d/1cNoFiU8yz4TVhELJs5XYKFkPPL6VrwXm/view?usp=sharing


İşte bavulumdan çıkanlar:







 

 

 

  

01 Nisan 2022

Vahşi Batı ve Bozuk Para Düzeni

 

Dünya bir krize sürükleniyor. Sovyetler Birliğini parçalayan gücün, Rus halklarını birbirine kırdırdığını göremeyenler Rusya, Ukrayna savaşı korkusu ile yaşıyorlar.

Aslında dünyanın derdi daha başka. Kur savaşları çabucak unutuldu. Hedef tahtasında olan Çin  bir anda Rusya ile yer değiştirdi.

ABD evlerinde çoluk, çocuk otomatik silahlarla donatılmış bir ülke. Vahşi Batı'nın çocukları silahsız yaşayamıyor ve birbirlerini topluca katlediyorlar. En güzeli de Irak'da ölenlere acımıyorlar da Ukrayna'da ölenler için karalar bağlıyorlar.

Saddam gibi bir caniyi besleyip büyütenler.  Küveyt'e girersen biz bir şey yapmayız diyerek işgali sağladılar. Nükleer toplu imha silahları Irak'da gezer rampalarda ülke içinde  dolanıp dünyayı tehdit ediyor diye Irak'ı yok edenler sonra toplu imha silahları yokmuş  demişlerdi. Vahşi bir şekilde ülkeyi yerle bir edenler ülkenin tarihi ve kültür varlıklarını yağmaladılar. Şimdi evlerinde Bağdat müzelerinden hatıra eserler olanlar utanmadan Ukrayna insanına acıyorlar.

CNN'i takip ediyorum. Irak işgali sırasında tanklara ve taşıyıcılara iliştirilmiş(embedded) gazeteci casuslar şimdi Ukrayna'da kendilerin değil ama ötekinin tarümar ettiği yıkıntılar arasında çocuklar ve kadınlarla acı  verici sahneleri gerekirse yaratıp dünyayı etkiliyorlar. CIA üstüne düşen görevi yerine getirmenin ötesinde olayları yönlendiriyor.

Vahşi Batı dünya para düzenini yaratırken doların karşılığında altın rezervi tutacağını doları getirenin altın karşılığını alabileceğini vadetmişti. Nixon biz öyle dememiştik diyerek doları  getirene mal verebiliriz demiş sanıyorum. Dünya doları rezerv para kabul ettiği sürece adam doların kağıdı ve baskısı  maliyetine borçlanabilyor. ABD dünyaya triyonlarca dolar borçlu. 

Alacaklı Çin, Rusya gibi ülkeler başta olmak üzere paralarını ABD tahvillerinde değerlendiriyorlar. Ya ABD bu paraların karşıllığını vermezse ne olacak? Biz hukuk devletiyiz diyerek dünyayı kandıran ABD Ukrayna savaşında hukuk konusunda gerçek yüzünü gösterdi.

Şimdi  Çin, Hindistan, Brezilya, Güney Afrika (BRICK) ülkeleri kendi paralarının da başına aynı şeyin gelebileceğini düşünüyorlardır pek tabii.

Dünya bu dolar zulmünden nasıl kurtulacak acaba?

Rusya'nın yaptıklarını da hafife almamak gerekiyor. Tek adam rejimi kendi içinde eleştiriyi yok ediyor. Yönetim giderek işi bilenler yerine tek adama sadık kişilerin eline geçiyor. Rusya  kendi kardeşlerini çocuk, kadın dinlemeden yok ederken bu savaşa başlarken içine girdiği riskleri hesap edememiştir. Yaptığı hata ile Almanya gibi bir desteği kaybederken Finlandiya ve İsveç gibi ülkelerin de ABD yörüngesine kaymasına sebep olmuştur.

Dünya'da seçime dayalı demokratik sistem ve yönetim bürokrasisi işleyişi bir evrim geçirmek zorundadır. ABD deki Trump tipi başkan arayışı da  başkan ile yönetim bürokrasisi arasında var olan eşgüdümün gerçekleşememesinden doğmaktadır. İstihbarat örgütleri giderek kendilerine durumdan vazife çıkararak yönetime el koyar duruma düşmekteler. Kapalı yönetimlerde başkana itaat eden bürokrasi başkanı yanlış yönlendirebileceği gibi vasıfsız elemanlardan oluşacağı için tehlike çok daha büyüktür.