27 Aralık 2007

Drina Köprüsü


Drina Köprüsü romanını bulup üç gün içinde büyük bir zevkle okudum. Daha önce okumuş olsanız da hepinize tekrar okumanızı öneriyorum.

Bence Sırp romancı IVO ANDRİÇ, NA DRİNİ CUPRİJA romanında, çok tarafsız bir gözle Avrupa'da Osmanlı'nın doğuşu ve batışı arasındaki yaklaşık 350 yılı, bu köprü ile sembolleştirmiştir.

Osmanlı'nın topladığı 10-15 yaşları arasındaki devşirme Hristiyan çocukları, küçük Bosna atlarının sırtındaki sağlı sollu sepetler içerisinde İstanbul'a getirilirken, Vişegrad'da Drina'nın sol yakasında konaklarlar ve salla karşıya geçirilirlerdi. Anne ve babalar oğullarını son defa burada görürler ve çok acıklı görüntüler oluşurdu. 1516 yılının bir sabahında, sonradan Sokullu Mehmet Paşa olarak sadrazamlık yapacak yakınlardaki Sokoloviç köyünden bir çocuk da bu çocuklar arasındaydı

Drina nehri Vişegrad'da kuzeye doğru akar, doğudan gelen Rzav ile birleşerek daha kuzeyde Sava nehrine karışır. Sava nehri de Belgrad'da Tuna ile buluşur. Drina bugün de Bosna-Hersek ile Sırbistan'ı birbirinden ayıran bir sınır nehridir. Tarihi köprü uydu fotoğrafında kırmızı elips içinde görülmektedir.
Eski köprü trafikten zarar görmemesi için vasıtalara kapatılmış ve daha kuzeyde görülen yeni köprü ile ulaşım sağlanmaktadır. Fotoğrafta köprüden önce Rzav'ın Drina'ya karıştığı yer de görülmektedir.
Sokullu Mehmet Paşa'nın gönderdiği ustalar 1566 yılında beş yıl sürecek köprü inşaatına başlarlar. Yapı 250 adım uzunluğunda ve 10 adım genişliğinde planlanmış 11 açıklıklı bir kemer köprüdür. Köprü ile birlikte bir de Kervansaray yapılmıştır. Kervansaray ,köprüden 200 adım mesafede, her hafta pazar kurulan Meydan'a çıkan yokuşun başladığı düzlükte inşa edilmiştir. Bu yapı tipik bir Osmanlı kervansarayı olup yeme içme dahil bir gecelik konaklama vakıf tarafından karşılanmaktadır. Macaristan elden çıktıktan sonra vakıf gelirleri yok olduğu için, yapı bakımsızlıktan harabeye dönmüştür. Avusturya'lılar gelince kalıntıları tamamen yıkarak yerine garnizon binası yapmışlardır.
Köprünün yapımı 5 yıl sürmüştür. İlk yıl ormandaki ağaçları kesmek ve kütükleri taşımak ile geçer. Drina'ın iki kıyısına da o kadar çok tahta yığarlar ki herkes ahşaptan bir köprü yapılacağını sanır. Sonra toprak tesviyesi ve kıyıdaki kayaları kırma işleri yapılır. İkinci yıl Dalmaçyalı taşçılar da gelir. 30 kadar taşçı ustasının şehirden bir saat uzaktaki Banya yakınlarında yonttuğu taşlar köprüye taşınır. Bir taraftan da işçiler köprü ayaklarını kuruda yapabilmek için suyun akıntısını değiştirecek kazık sıralarını hazırlayıp aralarını sepetlerle taşıdıkları kille doldurup bir nevi batardo oluştururlar. Yoğun çalışma bölgedeki yaşamı çok etkiler. Yöre halkının malı, tarlası, bahçesi, hayvanları zarar görür, kendisi de bazen parayla bazen de angarya ile çalıştırılır. Bu da halkta hoşnutsuzluk uyandırır. Bu hoşnutsuzluk direnişe, hatta köprüyü tahrip edecek sabotajlara kadar ulaşır. Sabotaj sırasında yakalanan birisi hunharca kazığa geçirilir ve henüz yaşarken halka teşhir edilir. Bu kazığa geçirilme sahnesi çoğu kişinin tamamını okuyamıyacağı kadar zalimcedir.

Köprü tam ortasında birbirine eşit iki teras ile genişler. İşte köprünün bu bölümüne Kapiya derler. Terasların uzunluk ve genişlikleri beşer adımdır. Terasların etrafı köprününki gibi taş parmaklıklarla çevrilmiştir. Kasabadan gelişte sağdaki terasa Sofa derler. İki basamakla çıkılır, etrafı taş sıralarla çevrilidir. Karşı teras da Sofa'nın aynıdır. Ancak sırası falan yoktur. Parmaklıkların orta yerinde insan boyunda bir duvar vardır. Onun tepesine de mermer bir kitabe konmuştur. Duvarın dibinde bir çeşme vardır. Bu terasa , cezveleri, fincanları ve mangalı ile bir kahveci yerleşmiş olup Sofa'da oturanlara kahve taşır.
1878 yılı yaz başlarında, padişahın hiç karşı koymadan Bosna'yı bıraktığına herkes inanmıştır. Vişegrad Müslümanları arasında direnme konusunda ayrılık çıkar. Ali Hoca Mütevelli de romanda köprü gibi bir sembol figürdür. Ali Hoca direnişe karşı çıktığı için, Vişegrad'dan çekilirlerken direnişçilerin reisi tarafından Avusturya'lıları karşılasın diye Kapiya'da kulağından eski karakoldan kalan bir kazığa çivilenir. Artık Avusturya hakimiyeti başlar.
Daha sonra Sırbistan bağımsızlığını kazanır. 1914 yılında Saraybosna'da Avusturya-Macaristan veliahtinın bir Sırp tarafından öldürülmesi, Birinci Dünya Savaşı'nın başlamasına sebep olur. Avusturya'lılar Vişegrad'ı topa tuttukları bir sırada köprünün orta ayağının yanındaki ayak (şehre uzak olan) hasar görür . Daha önceleri Vişegrad'ın işgali sırasında köprünün o ayağında, bakım yapıldığı görünüşü verilerek patlayıcı madde yerleştirildiği halk arasında anlatılırmış. Köprünün tahribi o kadar güçlüdür ki ayaktan kopan büyük bir parça çarşıda Ali Hoca'nın dükkanına kadar ulaşır. Ali Hoca o gün, bu şaşkınlıkta evine ulaşmaya çalışırken yokuşta tıkanır ve ölür. Böylece Osmanlı'dan bir son iz de yok olmuştur.

Nejat Uğurlu 15.12.2007
Kaynakça: