27 Ağustos 2007

Sidemara Lahti


Bu fotoğraflarıYenikapı Marmaray sergisi için Arkeoloji Müzesine gittiğimiz gün çekmiştim. Müzenin Kuzey bölümü 30 yıl parasızlık ve bakımsızlıktan kapalı kalmış. Bu yıl tekrar halka açılmış. Bu lahtin ismini çok iyi hatırlamakla birlikte üniversite yıllarımda gördüğümü tam hatırlamıyorum.


Av sahnelerinin canlılığı, mermerin işlenişindeki yumuşaklık ve ustalık beni büyüledi. Bu lahtin bir özelliği de yüksekliğinin fazla oluşu ve ağırlığının 24 tonu bulması. Eserin M.S 200-300 yıllarında yapıldığı sanılıyor.

En kısa zamanda tekrar görüp daha güzel fotoğraflar çekmek istiyorum.

17 Ağustos 2007

İstanbul'u Sevmek

Ben bir şehri tanımayı o şehrin her köşesini incelemek kadar o her köşenin tarihini ve geçmişini gözünde canlandırmak olarak düşünüyorum.
O şehrin geçmişi ne kadar eskiyse, insanın gözünde canlandıracağı şeyler de o kadar zengin ve derin olacaktır. Ben her Sultanahmet meydanına gidişimde Hippodrom'un 532 yılını düşlerim, araba yarışları, maviler, yeşiller, kırmızılar, beyazlar, gözlerimin önünde uçuşur. Jüstinyen ve Teodora'yı Sultanahmet camiinin meydana bakan kenarında localarında yarışları başlatırken görür gibi olurum. Sonra büyük Nika isyanı gözlerim önüne gelir. Belki de bu şehrin gördüğü en büyük felaketdir bu. Yangınlar... Her tarafta yıkım, taş üstünde taş kalmamış bir şehir. Daha önceki Ayasofya'nın yanıp yok oluşunu düşünürüm. Nerdeyse imparator ve imparotariçe şehirden kaçmak üzeredir. Belizarius adlı bir komutan çıkar ve Hippodrom'da 30000 kişiyi kılıçtan geçirir. Bizim maça gittiğimiz zamanlar stadlar da o kadar insan alırdı. O kadar insan nasıl öldürülür. Bu vahşet hiç aklımdan çıkmaz. Sonra aynı yıl bugünkü Ayasofya'nın inşaatına nasıl başlanabildiğini düşünürüm. Bu zor şartlar altında beş yılda böyle bir inşaatın bitirilmesine şaşarım. 31 m çapında bir kubbenin o şartlarda nasıl yapıldığını aklım almaz. Restorasyon için kurulan iskeleyi görenler kubbeyi yapmayı bırakın iskele kurmanın bile ne hacımlı bir iş olduğunu anlayabilirler.
Salı günü gene aynı şeyler kafamdan geçerken bilmediğim köşeler aramaya oraya buraya burnumu sokmaya başladım. Önce Çemberlitaş önüme dikildi. Restorasyon çalışması beni sevindirdi. Gerçi uzun zamandan beri bir çalışma olmadan duruyor ama ...


Bu taş belki de şehrin ilk anıtı. Konstantin şehri kuruyor ve ilk hristiyanların zaferini simgeliyor bu anıtla. Ara sokaklara daldım. Eminönü Belediyesi'ne rastladım. Daha önce hiç görmemiştim..Bir levha. Teodosius sarnıcı. Ben İstanbul'u az çok bildiğimi sanırım. İlk defa duyuyorum. Gerçi çok sarnıç var İstanbul'da ama... Teodosius zamanı İstanbul tarihi için bayağı eski. Hippodrom'un süslendiği Mısır'dan getirilen dikilitaşın dikildiği, bundan önceki Ayasofya'nın yapıldığı zaman. Teodosius Dikilitaş'ı da beni her zaman büyülemiştir. Sarnıcı gezdim fotoğraflarını çektim.
90'lı yıllarda bulup temizlemişler. Yeni sayılacak bir eser. İstanbul'un güzelliklerinden biri de her an yeni eser rastlama şansının oluşu. Sonra Gedikpaşa ara sokaklarına daldım. Gedikpaşa'nın dik yokuşlarından aşağı doğru deniz ne kadar güzel görünüyor.
Hayat çok canlı idi. Eski zamanlarda 1500 yıl önce de insanların böyle koşuşturduklarını işliklerde çalıştıklarını, mallarını bu sokaklarda sattıklarını ve benim gibi bu noktadan denize baktıklarını düşündüm....Ne kadar zengin olduğuma sevindim ve biraz daha hayal gücüm olmadığına üzüldüm.
Sonra ara sokaklardan yolum tekrar Hippodrom'a düştü. Her görüşümde dişleri dökülmüş insanı anımsadığım örme dikilitaş karşıma çıktı. 700 yıl geçmiş 1204 yılına gelmişiz. Bu şehir, haçlı seferi yapıyoruz diye yola çıkan o zamanın din bezirganlarının hışmına uğramış. Hunlar'ı barbar olarak kabul eden bu barbarlar, Papa adına şehri talan etmişler. Bu güzel dikilitaşın üzerinde parıl parıl parlayan süslü bronz levhaları söküp eritip para basmışlar. 800 yıl bu güzelliği dişsiz bir insan gibi bizlere seyrettirdiler. 57 yıl süren Latin imparatorluğu da bir kara leke olarak gözlerimin önüne geliyor. 1200 yılında doğmuş olsaydım 4 yaşından bugüne kadar o sefillerin içinde yaşamış olacak ve başka bir şeyden haberim olmayacaktı....

Gümüşsuyu Yurt Baskını- Temmuz 1968


Gazete resminde yurt baskınında polise karşı koydukları gerekçesi ile nezarette tutulan ve sonra İstanbul Adliyesinde ifadesi alınırken sıra bekleyen arkadaşlarımız görülüyor. İki arkadaşımı ismen ikisini de simalarından tanıyorum. Dört arkadaş da çok sessiz, sakin, hiç olaylara karışmayan kişilerdi. Aralarında ben de olabilirdim.


Tarih 17-18 Temmuz 1968...

Vedat Demircioglu'nun Olumu

1961 Anayasasinin dusunce ve anlatim ozgurluklerini guvence altina almasindan sonra sag ve sol akimlar su yuzune cikti, yavas yavas gelisti. Ancak, en masum sosyal demokrat dusuncelerin ortaya konulmasi bile belirli cevrelerin "komunistlik" suclamalarinda bulunmasina yol aciyor; suclamalar giderek saldiriya, cezalandirmaya donusuyor, bunlara karsi dogan tepki sonucu eylemli olarak sag-sol catismasi basliyordu. Catismanin belirgin ornekleri Turkiye Isci Partisi toplantilarinin basilmasi ve politize olan ogrenci kuruluslarinin – baslangicta sagdan gelmek uzere birbirlerine karsi giristikleri savasimlardir.

Boykot ve isgallerin hemen ardindan, 15 Temmuz 1968'de Amerikan 6. filosunun Istanbul'a gelmesi sirasinda girisilen protesto eylemlerini toplum polisinin adeta dusmanca bir tutumla bastirmaya girismesini, yirmi bes yillik bir zaman diliminin ve bu donem icerisinde yer alan olaylarin perspektifinden degerlendirdigimizde, genclere yonelik siddetin bu etkenlere dayandigi sonucuna variyoruz. Bu tutumun, genclerin tepkisini birlikte getirmesi kacinilmazdi.

Yeni donemin ilk siyasal cinayeti boyle bir ortam icerisinde islendi. Amerikan 6. filosuna yonelik daha onceki protesto eylemlerinde ilimli davranan toplum polisi, en etkin protestocu kesimin kaldigi Istanbul Gumussuyu'ndaki Teknik Universite Ogrenci Yurdu'nu 17 Temmuz 1968 aksami kusatti. Ogrenciler buna aldiris etmeyip protesto eylemlerini surdurduler. Gece saat 01.00 siralarinda toplum polisi, yurdun onunde birkac ogrenciyi ekip otomobiline surukledi; ogrenciler de caddenin ortasinda bir ogrenciyi yakalamaya calisan ve sonradan emniyet amiri oldugu anlasilan bir sivili surukleyerek yurt binasina soktular.

Biraz sonra olay yerine bir inzibat birligi geldi; genclerle polis arasina barikat kurdu. Birlik komutani albayla gorusen ogrenciler, polisin elindeki iki arkadaslari geri verilirse, ogrenci yurdunda bulunan emniyet amirini serbest birakacaklarini soylediler.

Albay, polisle ogrenciler arasinda arabuluculuk yapti. Polis, ellerinde yalnizca bir ogrenci bulundugunu soyledi. Ogrenciler emniyet amirini, polis de bir ogrenciyi serbest birakti. Bu genc, polisin aldigi oteki arkadasinin feci sekilde dovulup baska bir yere goturuldugunu bildirdi.

Bu sirada ogrenci liderlerinden biri, polis telsiziyle "En kisa zamanda butun polis birlikleri Gumussuyu'nu kusatsin. Gumussuyu'na girilecektir" emri verildigini isitti. Bu, askeri birlik komutani albaya duyuruldu. Albay, kaygilanmamalarini, herhangi bir baskina engel olacagini soyledi. Ogrenci Birligi Baskani Harun Karadeniz, ITU Rektoru Bedri Karafakioglu'nu aradi. Durumu anlatti; araya girmesini ve daha buyuk olaylarin cikmasini onlemesini istedi. Rektor, "Durumun daha evvel Emniyetce kendisinden soruldugunu ve Senato uyelerinden bazilariyla da gorustukten sonra Gumussuyu yurt binasini universite kabul etmediklerini" ifade etti.

Baskin yapilacagi artik kesindi. Nitekim emniyet amiri birakilir birakilmaz bir kadar polis buyuk bir ugultuyla, "tam bir galeyan halinde", dort yuz kisinin kaldigi yurda girdi. Bu ugultuya kirilan camlarin ve bagrisan insanlarin sesleri karisti.

Catirtilar, ugultular, cigliklar bir sure devam etti. Polis bir cok genci olduresiye dovmus, Vedat Demircioglu'nu dovdukten sonra ikinci kat penceresinden atmis, daha sonra bu genc ayaklarindan suruklenmis ve oldu diye postane onunde birakilmisti. En sonunda uzerlerinden ic camasirlarindan ve pijamalarindan baska bir sey bulunmayan otuz kadar genc gozaltina alinip goturuldu.

Geri kalan ogrenciler, giyinmeden, saat 05.30'da Taksim anitina yuruyup ellerindeki pankartlari biraktilar ve tedavi icin hastanelere dagildilar.

Vedat Demircioglu, Alpaslan Ertugrul ve Kerim Tasgoren, agir yaralandiklari icin yogun bakima alindilar.

Baskindan sonra gozaltina alinan 32 ogrenci, Istanbul 8. Sulh Ceza Hakimligi tarafindan "polise fiili mukavemet, devletin emniyet kuvvetlerini tahkir ve tezyif, hurriyeti tahdit, darp ve muessir fiil" suclarini isledikleri gerekcesiyle tutuklandi.

Ogrencilerin 6. filoyu ve baskini kinayan gosterileri surdu. Baskin sirasinda komaya sokulan ve on gun kadar Beyoglu Ilkyardim Hastanesinde (simdi Taksim Hastanesi) yatan Vedat Demircioglu, 24 Temmuz gunu oldu. Polis, cenazesini gizlice memleketine, Konya'nin Taskent bucagina gonderdi. Bunu ogrenen ogrenciler siddet eylemlerine giristiler. Sokak catismalari cikti; yirmi bes kadar polis, kirki askin ogrenci yaralandi; cok sayida ogrenci gozaltina alindi

13 Ağustos 2007

Grubumuzu seviyorum





Grubumuza yazı yazan arkadaşların edebi uslupları
ve yazı kaliteleri beni çok mutlu ediyor.
Dama konusu üzerine yazılanlar çok hoş.

http://groups.google.com.tr/group/itu68ins/


Kimden: "Celal Karaca" ...@hotmail.com>

Tarih: Fri, 03 Mar 2006 18:32:23 +0000

Yerel: Cuma 3 Mart 2006 21:32

Konu: Re: Dama Boyle Oynanir.

Cengizcigim,
Gonderdigin
Dama Oyunu, enfes birseydi.Defalarca izledim ve
kagida naklettim. Gerci ben, iyi duzeyde satranc oynadim da
dama oyununu fazla ilerletemedim.Ancak oyunlarin en guzellerindendir.
Polisiye roman ve hikayelerin ilki sayilabilecek Morg Sokagi Cinayeti'ni
yazan Edgar Allen Poe, Satranc ve Damayi kiyaslarken,satrancin
cok karisik oldugunu, dolayisiyla uc bes hamleden daha ilerisini
gormenin zor oldugunu,
Dama'nin ise biraz daha sade ama cok
ilerilere kadar oyun kurmaga musait oldugunu belirtir.
Tarsus'ta, sehrin gobegine oldukca yakin bir yerde bir hoyuk
(Tepe) vardi. Ben o tepeyi Ankaranin Hacettepesine benzetirim.
Orada da insanlar hacetlerini giderirdi.Sonradan, belediye orasini
agaclandirdi ve guzel bir acikhava bahcesi yaptiydi.Barajda takildigimiz
yilin yazinda oraya cikar, cok guzel
Dama oyniyan yasli amcalari
seyrederdim. Aman ne tabirler... Ne sakalar ne takilmalar..
Senin gonderdigin oyuna benzer komple oyunlar... Hic unutmuyorum,
oyunlardan birinin adi Arap Kuyusu.. demek bu kuyuya bir dusen
biraz zor cikar... herhalde.. Bir digerinin adi Verem.. Yani
bu oyuna dusen iflah olmuyor anlasilan.. Bir tanesinin adi, Kanat
veya Kus Kanadi... O biraz riskli bir oyun.. Rakip eger onlemini
alirsa, Kayyim(Beraberlik demek oluyor) elde edebilir hatta
oyunu bile alabilir.. Hele bir tanesinin adi da kendisi de cok
komikti , ondan hic unutmuyorum... Kedi Merdiveni... Bu oyunda
da oyuna girisen kisi, minik minik yemlemelerle (Yani ard arda
birer ikiser tas vererek) belli bir yere ulasir ...ve mesela damaya
cikar... Bu yuzden onun adi Kedi Merdiveni..
Sonralari, bizim kusak, Tarsusun kahvelerine satranci getirdi.
1973 te Kars ve Agri'da kahvelerde satranc oynandigini gordum.
Simdilerde ise, fiyakali ekipmaniyla, sakidik sukuduk gurultusuyle
ne idugu bilinmez Hokey ismiyle, Konken bozuntusu, yoz bir oyun
kahvelerin orta gobegini kapladi. Binyillarin mirasi
Dama, kosesine
cekildi.. Birgun ,Edirneye gittigimiz gibi, yolum cici bir Anadolu
kahvesine dusse de, Kedi Merdivenlerini ,Arap Kuyularini dinliyebilsem
bari.. Hasret gidersek eski kulturlerimizle.
Tesekkur eder gozlerinden operim Cengizcigim.
Selamlar sevgiler.
Celal Karaca

From: Veli Akcaoglu ...@yahoo.com>

Date: Fri, 30 Jun 2006 06:27:12 -0700 (PDT)
Local: Fri, Jun 30 2006 4:27 pm
Subject: Dama hakkinda
Hasan kardesim,

Yazilarini ve yorumlarini keyifle okuyorum. Yazilarindan, hem saglam bir meslek birikimine hem de zarif bir yasam felsefesine sahip oldugun anlasiliyor.

Son yillarda mezun olan muhendislerle bizim donemleri karsilastirdiginda, hayal kirikligi yaratan sonuclara ulastigini anlattigin yazida, bazi karsilastirma olcutlerinden bahsederken, yeni yetmelerin “dama” gibi basit bir oyunu bile bilmemelerini cahillik duzeylerini gosteren bir kanit olarak gostermissin. Damanin bu kadar kucumsenmesini biraz yadirgadigimi belirtmeden gecemiyecegim. Dama guzel bir oyundur. Hem kurallari basittir, hem de herkesin kolayca ulasabilecegi bir oyundur. Cocuklugumda, duz bir tas uzerine kiremitle cizdigimiz bir dama sahasinda baklalar ve fasulyelerle, yahut siyah beyaz taslarla oynadigimiz heyecanli dama partilerinin keyfini hicbir zaman unutamam.

Eskiden kahvehanelerin bir kosesinde birkac dama masasi bulunurdu. Her semtte de birkac usta damaci olur, bu ustalarin karsilasmalari heyecanla izlenirdi. Baska semtlere dama oynamaga gidilir, o oyunlarin hikayeleri uzun sure anlatilirdi. Bizim semtin usta damacisi da mandaci Kadir’di. Orta boylu, tiknaz bir adamdi. Kocaman elleri, keskin bakislari vardi. Bir tasi ileri surerken, elleri, topragi yaran bir saban gibi ilerlerdi. Kirdigi taslari toplarken de, fark ettirmeden hepsini tek avucunda toplar, taslar adeta ortadan yok olurdu. Oyunlarin en keyifli tarafi oyuncularin konusmalarini dinlemekti. Meydan okumalar, sakalar, espriler havalarda ucusur, seyredenler bazen kahkahadan kirilirdi. Bazen de ortaligi bir sessizlik kaplar, herkesin dikkati gelecek hamle icin ustanin ellerine kitlenirdi. Oyun bitince ustalar birbirini kutlardi. Hemen hemen denk oyuncu olduklarindan yendikleri kadar da yenilirlerdi. Biraz bilince, dama seyretmek, oynamak kadar zevklidir. Hala, usta
oyuncularin dama karsilasmalarini buyuk bir ozlemle animsiyorum.

Sonraki yillarda, sanirim Efes gezilerinden birinde, yola dosenmis bir mermer uzerine kazilmis bir dama sekli gorunce, bu oyunun ne kadar eski bir gecmise sahip oldugunu saskinlikla fark ettim.

Dama ile satrancin her karsilastirilisinda, polisiye roman turunun ilk ornegini veren Edgar Allan Poe‘nun unutulmaz “Morg Sokagi Cinayeti” isimli eserini animsarim. Hikayenin daha ilk paragraflarinda satranc ile damanin enfes bir karsilastirmasi yapilir. Poe’ya göre satrac bir dikkat oyunudur. Her tasin hareket kurallari bellidir. Ve butun maharet dikkatli davranmaktan ibarettir. Tas hareketlerinin kurallari belli oldugundan, bu oyunda yaraticilik ve zeka pek one cikmaz. Ama damada oyle degildir. Kurallar basittir. Bu basitlik icinden degisik varyasyonlar yaratmak zeka urunu hamleler gerektirir. Bazen basit bir hamle umulmadik sonuclara yol acabilir. Sade bir oyun oldugundan, sonuca ulastiracak hamlelerin dikkatli olmaktan cok zekice hazirlanmasi gerekir.

Poe’nun dusunceleri boyle. Bu dusuncelere kismen de olsa katiliyorum.

Bizim arkadaslar arasinda damayi iyi bilenlerden biri de Mehmet Ali Ozkaya’dir. Bir gun, elimdeki bir dama kitabindan birkac oyun sordum. Oyunlari o kadar kisa sure icinde cozdu ki, sasakaldim. Hala damaya ilgisini surduruyor mu bilmiyorum.

Damanin kucumsenen, basit bir oyun olarak gosterilmesi uzerine onu savunmayi bir vefa borcu saydim. Kirkbes yildir oynamamis olsam da damanin hakkinin yenmemesi gerektigine inaniyorum. Bir kisi satranc bilmiyorsa, sundan emin olunabilir ki, o kisi daha once dama da oynamamistir. Damaya yabanci olan bir kisi elbette satrac da oynamaz. Dama bilmemek veya damadan keyif almamak, cahilligin bir kaniti olmaktan cok, kisilik renksizliginin ve sosyal bakimdan gelismemisligin bir gostergesi olabilir sadece.

Bu vesile ile selam ve sevgilerimi sunar, saglikli gunler dilerim.

Veli Akcaoglu

From: "Celal Karaca" ...@gmail.com>
Date: Sat, 1 Jul 2006 00:29:39 +0300
Local: Sat, Jul 1 2006 12:29 am
Subject: Re: ITU68INS Dama hakkinda

Sevgili Veli,
Bizim nesil cogunlukla, Dama oyunu hakkinda
senin yazip dusunduklerine yakin dusunur ve
cogumuzun bu oyunla ilgisi olmustur.
Yalniz satranc, bric ve poker icin ayni sey soylenemez.
Ben satranci Gumussuyu Lokalinde, Bric ve pokeri de
217 de ogredim. Bric, ortaklar arasinda tartismalara
neden oluyor ve oyundan sonra cok patirti gurultu
oluyor diye ilgimi cekmedi. Satrancin sakinligi daha
cazip geldiydi.
Dama, tum Anadoluda oynanir ve bilinir. Hasan
kardesimin "dama bile bilmiyorlar" demesi, damayi
hafife almasindan degil de, en yaygin olan bir oyun
olan damayi bile bilmiyorlar seklinde olsa gerek.
Bu arada, dama, satranc ve dikkat soz konusu
edilmisken ilginc bir animi aktarayim ; size de ilginc
gelecegini umarim.
Keban Baraji insaatinda kontrol muhendisligi gorevime
yeni baslamistim . (1970) Dincer agabey adinda bizlerden
epeyce deneyimli bir sef muhendis bana hem sahayi
gezdiriyor hem de is hakkinda taktik ve uyarilarda
bulunuyor. Birkac yerde kalip calismalarini, beton
dokumunu izliyerek gezerken, Dincer agabey, betonun
uzerinde tebesirle cizilmis bir dama karesi ve kucuk
taslar gordu, gorur gormez de basti kalayi. Vay edepsizler !!
goruyor musun dama oynuyorlarmis bizim surveyanlar ...
dedi. Akabinde de kucuk taslari tekmeleyip dagitti.
Ben, teskin etmek icin; Agabey, belki baskalari
oynamistir gibisinden bir iki laf etmeye kalktiysam da
yutmadi. Oyle ya muteahhit elemanlari is yerinde
dama filan oyniyamaz pek tabii...
Boylece, bir santiye deneyimini bana aktarmis oldu.
Efes veya bir diger yerde gormus oldugun mermer uzerine
cizilmis dama karelemesi, belki de insaat iscilerinin
oynamak icin cizdikleri kareler olabilir. Gerek antik
donem insaat iscileri, gerekse restore isinde calisan
isciler. Her halukarda dama eski, soylu ve guzel bir
oyundur.
Selamlar ve sevgilerle
Celal

From: "hasansumer" ...@hotmail.com>
Date: Sat, 1 Jul 2006 11:18:53 -0700 (Pacific Daylight Time)
Local: Sat, Jul 1 2006 9:18 pm
Subject: Réf. : ITU68INS Dama hakkinda

Sevgili Veli

Seninde yazdigin gibi Dama bir Anadolu kulturudur.Anlatmak istedigim,damanin
basit bir oyun oldugu degil,tam tersıne bahsettigim yaratıkların,bu
kulturden nasiplerini alamamis oldukları ıdı.Dama Anadolu kulturunun bir
parcasıdır.Bu kultur,toresı ıle turkusu ıle tarhanası ıle ,hangı bırını
sayayım, bır butundur.Dedıgın gıbı satranc sonradan ogrenılen bır oyundur
ama yoresel degıldır.Ifade etmek ıstedıgım bu muhım unsurdan yoksun genclere
dıkkatı cekmek ıdı,

Yoz egıtım sıstemı,genclerın buyuk kısmını bu kulturden koparmıstır ve
koparmayada devam etmektedır.Ozunden koptukca tutarsız her yola gelen
ınsanlar toplulugu ortaya cıkar.Maalesef sımdılerde bu kulturun yerıne baska
seyler yerlestırılmeye calısılıyor.Stratejının sonucunuda cok degıl ,onbes
yırmı sene yetıyor,sandıktan cıkan ıle anlamak cok kolay,

Herneyse,benım amcamda ,Ege dama sampıonlarından ıdı.Sehır sehır gezıp kendı
aralarında karsılasmalar yaparlardı,kımım kımle karsılasacagına bır cesıt
sampıonlar komıtesı karar verırdı.Aydında Izmırde Balıkesırde olay olurdu bu
karsılasmalar,,,galıba eskı renklerdı bunlar,,sımdılerde nasıl tam
bılemıyorum ama eskısı gıbı olmadıgı muhakkak,,

Sevgılerle kal

From: "Berat KARABAY" ...@gmail.com>
Date: Sat, 01 Jul 2006 03:55:22 -0700
Local: Sat, Jul 1 2006 1:55 pm
Subject: Re: Réf. : ITU68INS Dama hakkinda
Sevgili Arkadaslarim
Dama konusunu islediginiz yazilariniz gercekten cok enfes...
Edebi uslup olarak anlatimlariniz cok akici...Konuya ilgisi olmayanlari
bile yazinin basindan alip sonuna kadar sikmadan goturecek bir tarz
var.
Buradan su sonuc cikiyor ITU den sadece muhendis cikmaz,boyle
edebiyatcilar da cikar...
Gelelim dama'ya...
Veli kardesimin yazisindaki Poe'nin fikirlerine katilmiyorum.Bir
karsilastirmada dama,satrancin yaninda oyun zenginligi bakimindan cok
hafif kalir.Satranctaki taslarin hareket kabiliyeti ve secenekler cok
fazladir..dama secenekleri daha az bir oyundur.
Dama satrancdan daha gelismis bir oyun olsaydi,usta damacilarin bircogu
usta satrancci olurdu.Olsa olsa dama'da biraz nostalji
bulabiliriz...hepsi o kadar.Dama mahalle aralrinda oynanan bir oyun
olarak kalmistir,satranc ise evrensel bir oyundur,dunya
sampiyonalati,cesitli kategorilerdeki turnuvalari ile butun dunya
milletlerinin ilgilendigi bir oyundur..Internet ortaminda da satranc
cok yaygindir..dama'nin boyle bir internet ortami da yoktur.
Iyi dama oynamak tabiiki bir hunerdir ama usta bir satrancci yaninda
usta bir damacinin pek bir kiymeti harbiyesi yoktur.
Dama, kendi dar cercevesinde ancak nostaljik olarak ve anilarimizda
yasayacak bir oyundur..
Bu enteresan konuyu acarak fikirlerimizi soyleme imkani yaratan
arkadaslarimiza bu arada tesekkur ederim.
Saglikli ve neseli bir haftasonu dilerim.
Sevgiler

From: "HMCEKIRGE" ...@usa.net>
Date: Sat, 1 Jul 2006 07:18:02 -0400
Local: Sat, Jul 1 2006 2:18 pm
Subject: Re: ITU68INS Re: Réf. : ITU68INS Dama hakkinda
Sevgili Berat:


Katilmiyorum, 111 'e gelenler zaten, edebiyatci, politicaci doktor vesaire
idi; geldiklerinde..selamlar..murat

From: orhan.yuk...@ege.edu.tr
Date: Sat, 1 Jul 2006 21:00:45 +0300 (EEST)
Local: Sat, Jul 1 2006 9:00 pm
Subject: Re: ITU68INS Re: Réf. : ITU68INS Dama hakkinda
Merhaba,

Dama-satranç muhabbeti oldukça ilginç, bizi eskilere götürdü.
Gümüşsuyu yurdunun kantinine yolu düşenin satranç öğrenmemesi mümkün
değildi. Bu düşünceden hareketle, kuruluşunda görev alma onuruna eriştiğim
EÜ İnşaat Mühendisliği Bölümü'nün bahçe tanziminde, iki adet bahçe
satrancı da yaptırdım peyzaj mimarlarına, her öğrencimiz öğrensin istedim,
bizim öğrenciliğimizde olduğu gibi, ama bırakın satranç taşlarını, bizi
sevenlerin desteğiyle, arkadaşların gayretiyle laboratuvar gereçlerini,
kırtasiye giderlerini ancak karşılayabilir olduk.

Bu sohbet bu nedenle biraz üzdü beni..

Sevgiler.
Orhan.

From: "hasansumer" ...@hotmail.com>
Date: Sun, 2 Jul 2006 01:24:53 -0700 (Pacific Daylight Time)
Local: Sun, Jul 2 2006 11:24 am
Subject: Réf. : ITU68INS Re: Réf. : ITU68INS Dama hakkinda

Orhan Kardes

Ben ne anlatiyordum,konu nerden nereye geldi!!! Fena halde sapti,,

Celal'e selamlar,,,

Ben gene basa donuyorum,yoz egitimli adama,,bilincli olarak formation
verilmis adama, basi bagli kadina,,,,

Bu vatandas universitede ogrenci,fabrikada isci,hastanede doktor
parlamentoda mebus ,sorarim size,, bu insanlarin gerektiginde ulkeyi mudafaa
edecegine inaniyormusunuz ?

Sevgiler selamlar

From: orhan.yuk...@ege.edu.tr
Date: Sun, 2 Jul 2006 07:57:24 +0300 (EEST)
Local: Sun, Jul 2 2006 7:57 am
Subject: Re: ITU68INS Réf. : ITU68INS Re: Réf. : ITU68INS Dama hakkinda
Sevgili Hasan,

Dünkü iletimi yazarken ben de benzer şeyleri düşünüyordum. Bu ortam İTÜ
yıllarında tam yapamadığımız bir şeyi yaptı, diyaloğumuz arttı. Birbiriyle
çok az ya da hiç konuşmamış olanlar bile konuşmağa başladı. Birbirimizi
biraz daha fazla ve de daha olgun yaşta yeniden tanıdık. Sözlerimiz daha
hoşgörülü ve sevgi dolu.
Ben bu ortamı seviyorum.
Sevgiler.
Orhan.

From: "HMCEKIRGE" ...@usa.net>
Date: Sun, 2 Jul 2006 08:21:11 -0400
Local: Sun, Jul 2 2006 3:21 pm
Subject: Re: ITU68INS Re: Réf. : ITU68INS Re: Réf. : ITU68INS Dama hakkinda
Internetin katkisini unutmayalim..

From: "hasansumer" ...@hotmail.com>
Date: Mon, 3 Jul 2006 10:55:41 -0700 (Pacific Daylight Time)
Local: Mon, Jul 3 2006 8:55 pm
Subject: Réf. : ITU68INS Re: Réf. : ITU68INS Re: Réf. : ITU68INS Dama hakkinda

Dogru soylutorsun,en muhimi bu galiba,,

Selamlar

12 Ağustos 2007

Yer Küre'nin Alanı



Bir hocamız (merhum Mustafa İnan olabilir) dersinde üniversitenin anlamını anlatarak "Issız bir adaya düşseniz elinizde hiç bir kitap ve abak olmasa da sizlerin düşündüklerinizin hepsini kafanızdan ortaya çıkaracak bilgiye sahip olmanız gerekir" demişti. Bu sözler bende çok büyük iz bırakmıştır. Gördüğüm her formülü yeniden çıkarma gibi bir hastalık edinmeme sebep olmuştur.
Geçenlerde dünyanın alanını hesaplamak ve yurdumuzun alanının yüzdesini bulmak gibi bir soru aklıma geldi. Ben gene kendimi kaybettim ıssız adaya düştüm. Sonra bunun sizlere de sorulacak güzel bir bilmece olacağını düşündüm. Küresel koordinatlarda dv ve dh değerlerini yazıp kürenin alanının ve hacmini basit bir şekilde nasıl hesaplarız? diye bir soru aklıma geldi.
Dünya'nın yarıçapı R=6400 km kabul edilebilir.(Issız adada bu bilgiyi bulmak biraz zor)




F= R2 02π0πSinωdω
= R2 │θ 02π │-Cosω 0π
=R22π(1-(-1)) = 4πR2
V= 0Rr2 02π0πSinωdω
= │r3/3 0R │θ 02π │-Cosω 0π
= (R3/3)(2π)(1-(-1)) = 4πR3/3
Dünyamızın alanı = 4*3,14*6400*6400=514.457.600 km2 olup
Türkiye'nin yüzdesi = 780.000/514.457.600=0,00152 civarındadır.
Dünya üstünde karaların alanı % 30 olduğunu düşünürsek.
Türkiye'nin dünyadaki karalara oranı ise =0,00507 civarındadır.
Başka bir şekilde anlatırsak %1 lik bir alan bile değil ülkemiz.